27 NİSAN e-MUHTIRASINA NE DEDİLER
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "Atatürkçülüğe, laikliğe ve cumhuriyetin temel ilkelerine sözde değil özde bağlı" bir Cumhurbaşkanı adayı profili çizerek yaptığı bu açıklamayla ve o dönemdeki cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili olarak birçok yazar görüşlerini b
Güneri Civaoğlu-Milliyet-28 Nisan 2007: Dün gecenin geç saatlerinde Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı açıklama çok duyarlıdır. Böyle durumlarda çoğu kez olduğu gibi gene yorum için bir gece geçmesini bekliyorum. Sağduyu ve serinkanlılık gerek. Anayasa Mahkemesi kararına kadar önümüzde 4 altın gün var. Şimdi gözler Anayasa Mahkemesi'nde...
Melih Aşık-Milliyet-29 Nisan 2007: Sonunda Türkiye çok kritik bir noktaya geldi. Tehlikeli bir kutuplaşma, yoğunluğunu artırarak sürüyor... Aynı gemide olduğumuzu, ipleri germeden yaşamak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız... Arkanızda yüzde 34 gibi yetersiz bir oy desteği olacak, kararları birkaç kişi aranızda alacak, üstüne üstlük laik cumhuriyeti değiştirme amacınızı da saklamayacak, dolu dizgin gideceksiniz. Bir yerlere toslamanız kaçınılmazdır... Nitekim öyle oldu... Askeri müdahaleyi savunuyor değiliz. Ama laik demokrasiyi çileden çıkarıcı "zorlamaları" da görmek zorundayız... 11. Cumhurbaşkanı'nın kaderi Anayasa Mahkemesi'nin 11 üyesinin elindeymiş. Olumlu gelişme... Tek kişinin kararından 11 kişinin kararına yükseldik...
Fikret Bila- Milliyet-29 Nisan 2007: Açıklamanın cumhurbaşkanlığı seçimiyle sınırlı olmadığı vurgulanarak şöyle verilebilir:1- Açıklamanın öncelikli hedefi cumhurbaşkanlığı seçimidir. Muhatabının kuşkusuz bu süreci yöneten Başbakan Erdoğan olduğunu söylemek gerekir.TSK, türbanın ve temsil ettiği zihniyetin Çankaya'ya çıkmasına karşı ilkesel bir duruş sergilemiştir.2- Genelkurmay'ın açıklamasındaki vurgulardan biri, bürokraside laiklik karşıtı kadrolaşmadır. Bu alanda İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in muhatap alındığı görülmektedir. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda "alternatif" törenler düzenlenmesi, "Kutlu Doğum Haftası" faaliyetleri içinde ilkokul çağındaki kız çocuklarına çağdışı kıyafetler giydirilmesi, ilahiler okutulması, okul müdürlerinin bu faaliyetlere katılım talimatı vermesi, nihayet mülki amirlerin göz yumması veya desteklemesi, yapılan vurguda vali, kaymakam ve milli eğitim müdürlerinin da açıklamanın muhatabı olduğunu gösteriyor.3- Açıklamada yer alan "Ne mutlu Türküm diyene" anlayışına karşı çıkanların "Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanı" olarak ilan edilmesinin hedefinin ise gerek dini gerekse etnik referansla, "Türk üst kimliği" ve "Türk ulusu"na karşı akımlar olduğu söylenebilir. Bu vurgunun muhatapları, "Siz ne mutlu Türküm diyene derseniz, başkası da kalkar ne mutlu başka bir şey diyene" diyebilir itirazında bulunanlar, Anayasa'nın 66. maddesindeki Türk tanımına karşı çıkanlar, PKK ve aynı çizgideki parti ve kuruluşlardır.4- Açıklamaya "ucu açık" nitelik kazandıran ve ileriye dönük mesaj yükleyen satırlar ise TSK'nın laiklik konusunda taraf olduğu, gerektiğinde tavrını ve davranışını açık ve net biçimde ortaya koyacağı ve kanunla kendisine verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusunda sarsılmaz kararlılığını muhafaza ettiğine ilişkin satırlardır. Bu satırlar, açıklamanın ileriye dönük uyarılar içerdiğinin de kanıtını oluşturmaktadır.
Oktay Ekşi-Hürriyet-28 Nisan 2007: Bu muhtıranın açıkça ifade edilen kısmı "anti laik", yahut "irticai" nitelikteki eylemlerdir. Hedefi, irticai faaliyetlere göz yuman yahut bunları el altından teşvik eden yetkililerdir.
Ama asıl önemli tarafı kanımızca açıkça ifade edilmeyen, yani satırlar arasına gizlenmiş bulunan mesajıdır. Bu mesaj, Cumhurbaşkanlığı makamına Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün seçilmesi halinde, laik rejimin son kalesi sayılan Çankaya Köşkü'nün de anti laik bir kişiye teslim edileceğinden duyulan rahatsızlık ifade edilmektedir.
Demokratik sisteme gireliberi hayli muhtıra görmüş bir gazeteci olduğumuz için, böyle bir muhtıranın ucunun nereye varabileceğini tahminde güçlük çekmiyoruz.
Bu gelişme, Türkiye'yi en azından, "erken" değil, "acil" bir seçime götürür. Cumhurbaşkanı seçimini de yeni Parlamento yapar.
Oktay Ekşi-Hürriyet-29 Nisan 2007: Bu gidişin görebildiğimiz tek ve sağlıklı çözümü, Cumhurbaşkanlığı seçimini erteleyip sandığa gitmektir. Aksi halde doğacak krizlerden endişe ediyoruz. Şimdiki krize gelince... İşin tuhafı, "laik Cumhuriyet'e yönelik tehlikeyi, daha önce hiçbir zaman olmadığı kadar büyük" gören Genelkurmay da haklı, "Genelkurmay'ın Anayasal sistem içinde Başbakanlığa bağlı bir kurum" gibi davranmadığından şikáyet eden hükümet de...Şimdi bizler de öyle bir noktadayız ki, "laik Cumhuriyet'in gerçekten tehlikede" olduğunu söyleyince ya "askerci"likle damgalanıyoruz yahut "darbe"cilikle...
Tutup, "İyi de kardeşim bir ülkenin Genelkurmayı tutar da bağlı olduğu otoriteye karşı açıklama yayımlar mı?" deyince, "Vaay! Sen de mi Atatürk devrimlerine ihanet ediyorsun?" deniyor...
Oysa saf hukuk açısından bakınca Genelkurmay'ın açıklamasını savunmak mümkün değil...
Ama asıl sorun ne orada ne de ötekinde... Asıl sorun, ülkeyi yöneten siyasi partinin Atatürk ilkelerine -dolayısıyla Cumhuriyet'in Anayasa'da da yer alan temel değerlerine- aykırı faaliyetleri korumasında, hatta teşvik etmesinde...Hükümet kendisine Anayasa tarafından verilen, "Bu ülkeyi bu temel ilkelere göre yöneteceksin" diye özetlenebilecek görevi yapmayınca, hatta yapmamaktan da beterini, yani tam aksini yapınca ister istemez maraza çıkıyor.
Bekir Coşkun-Hürriyet-29 Nisan 2007: Muhtıranın" özünde bir anlayış farklılığı yatıyor.
Çağdaş-uygar bir yaşam biçimine ulaşmak isteyenler, ilkel ortaçağ yaşam biçimine dönmek isteyenlere engel olmak istiyorlar. "Muhtıranın" özü bu...
Onur Öymen (CHP): Genelkurmay’la aynı düşünüyoruz. Genelkurmay’ın tespitleri bizim tespitlerimizden farklı değildir. ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ kelimesini kimse küçümseyemez ve bunu küçümseyenleri devletin düşmanı sayarız. Laikliğe hakaret edeceksiniz ve sonra diyeceksiniz ‘ben değiştim’ ve bu ülkenin cumhurbaşkanı olacaksınız. Bunları söylediğinizde siz çocuk değildiniz. Türkiye’yi Atatürk düşmanlarına teslim etmeyeceğiz
Yılmaz Özdil-Sabah-29 Nisan 2007: Hâlâ deniyor ki...Bundan sonraki adım ne olur?Bundan sonraki adım, tank olur. Gücüm var diye dayatırsan... Gücü olan sana dayatır. Kaçınılmaz gerçek, budur. O, şunu demiş. O, bunu demiş. Boşverin... Detaydır. İlgili arkadaşların "takkesini önüne koyarak" düşünmesi gereken "büyük manzara" şudur... Milli Nizam Partisi? Anayasa Mahkemesi kapattı. Milli Selamet Partisi? Garnizon duvarına çarptı. Refah Partisi? Anayasa Mahkemesi kapattı. Fazilet Partisi? Anayasa Mahkemesi kapattı. AKP? Sebep farklı. Adres aynı. Yine, Anayasa Mahkemesi. Yine, muhtıra. Milli Görüş'ün dümensuyundan çıkamayan AKP, bir çuval inciri berbat etti.
Ural Akbulut (Eski ODTÜ rektörü): Bekliyordum. Bu ikinci 28 Şubat’tır. Bu süreç birkaç günlük bir olay değil. Bütün uyarılara rağmen bugüne gelindi. Hükümet ipleri gerip son noktasını bulmaya çalıştı. Böyle bir patlama bekleniyordu. TSK her şeye rağmen soğukkanlı davranmıştır. Yaşanan bu son olay öncesinde Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı açıklamalarıyla gerekli uyarıları yaptılar ama kimse dikkate almadı.
Emin Çölaşan- Hürriyet-29 Nisan 2007: 27 Nisan gecesi saat 23.00'te muhtıra açıklandı. Algılama zorluğu olmayanlar hadiseyi iyi anladı. Muhtıra özellikle laiklik kavramından söz ediyor; çünkü Türkiye Cumhuriyeti bu iktidarın ve hükümetin elinde bir yerlere sürükleniyor. Milli eğitim ve ulusal kavramlar yok ediliyor. Onların yerini din sömürüsü alıyor. Küçücük öğrenciler bile devlet tarafından düzenlenen ve göz yumulan dini törenlere türban ve sıkmabaşlarla çıkarılıyor. Bu tavırlar neredeyse her yerde sergilenirken, o illerin valileri, ilçelerin kaymakamları acaba ayakta mı uyuyordu? Bunları görmediler mi, görmek işlerine mi gelmedi?